30 Haziran 2012 Cumartesi

Sorry mama, but tonight I am cleaning out my closet...

Aslında 21'inin gecesi yazacaktım bu yazıyı, sonra 22'si oldu, 23'ü oldu, oldu da oldu.... Araya bir sürü ekstra sıkıntı, dert girdi. Hayat devam ediyor derler ya, hayat devam etti.

Aynı geçen sene Zincirlikuyu'dan alıp feribotla götürür gibi götürmek istedim, deniz otobüsü ile gittim, bu sefer sensiz. Akşam olmuştu mezarın(ız)a vardığımda, vapura bindiğim andan oraya gidene kadar hüngür hüngür ağladım, geçen seneden çok ağladım. Bir ara Dario Moreno ipod'dan bir şarkı ile içimi yaktı, Hatıralar hayal oldu, içeriğinde değilim, sırf şarkının adı yeter, o an gözlerimdeki yağmur boşandı.

O geceyi annem ve babam için emek verdiğim evimde geçirmek istedim, manevi bir anlamı vardı, ne bileyim gecenin getireceklerini... Bunlar maddi olaylar veya değil, bir sürü sorunla cebelleştim, en son nefes alamaz oldum ve bu tarafla cebelleşmek için buraya bir nevi kaçtım...

Orada cuma, cumartesi evin sorunları ile uğraşmakla geçti. Sonra pazar günü bir ablam annem ve babamın mezarını görmek istediğini söyledi. Mezar başında dertleştik, annem artık biliyor ona neden kızgın olduğumu, neden uzak kaldığımı, neden kırıldığımı... Hepsini biliyor. Ve benimle mezara gelen, fotoğraflarını gösterene kadar tanımadığını zanneden ablam da biliyor, hiç tanımadığını sandığı, sırf benim annem babam oldukları için ziyaret etmek istediği insanları tanıdığını da biliyor. Karşılaştıklarında annem babam sağlıklı olduğuna göre ben daha çocuğum, ben hatırlamıyorum.

Ben anlatırken onun da duyduğunu, beni izlediğini düşünerek gülümsedim. Aklıma geçen sene geldi, daha çok yeniydi, İstanbul'a dönmüştüm, duş alıyordum. Annem yıllarca saçlarımın nasıl olup da fayansa yapıştığını gidere akmadığını veya az aktığını merak ederdi, içimden 'Şimdi biliyorsun anne,' dedim ve gülümsedim. Annen öldü ve sen çıplak kaldın. Artık dökülen saçları kolay toplamak için vücudundan alıp fayansa yapıştırdığını biliyor. Yıllarca hep merak etti, hiç anlamadı, ben de hiçbir şey söylemedim.

Sonra aklıma son dönemlerinde ettiğimiz bir kavga geldi, sebebi küvet gideri, annem ben banyodan çıktıktan sonra beni gidere koyduğumuz ekstra gideri, o metal şey -çünkü kendisinin yok- atmakla suçladı, bir sürü şey saydı. 'Anne, neden böyle bir şey yapayım, niye atayım,' dedim. Hiçbir şekilde dinlemedi. O kadar çok bağırıyordu ki oturup ağlayacaktım, sinirden titriyordum, halbuki banyodan yeni çıkmıştım ve sakin olmam gerekiyordu, lodosimou'yu buldum msn'de, ona anlattım, bence hiçbir şey anlamadı, sonra sanırım ağladım. Halbuki bir saat sonra pompanın içine sıkıştığını görecektim. Gösterdim, bir şey demedi. Özür dilemedi. Hiçbir şey demedi. Hastalığına verdim ama ne kadar zordu, ne kadar zordu sevdiğin insanın aldığı tedavilerle bambaşka birine dönüştüğünü izlemek, ne kadar zormuş en sevdiğinin günden güne ölüme yaklaşmasını izlemek, öleceğini bilerek yaşamak. Ben kendime ne kadar yüklenmişim, ne kadar boşuna suçlamışım, aldığı tedavilerden dolayı bozulan sinirleri, psikiyatra götürmek istediğimde klasik 'Git sen tedavi ol,' demeleri... Hiçbir şey yapamamak. Acı çektiğini görmek ve hiçbir şey yapamamak. Ne kadar zor, bilir misiniz?

Dün Entu ile çektiğimiz fotoğrafları bilgisayara yükleyeyim dedim, arkadaşımın geçici verdiği netbook'u kullanıyorum, laptop'ım serviste, bir garip çıkardı her şeyi, aramak zorunda kaldım, tam fotoğrafları buldum, yüklemek için tıkladım ve fotoğrafların altında annemin son dönem çekilmiş koldan ibaret bir fotoğrafını gördüm, mosmor olmuş, delik deşik ama hala dik, hala direnen kolunu, üzerinde benim mavi tişörtüm var.... Ağlamaya başladım, halbuki Entu modumu biraz da olsa değiştirmişti. Hayat, beni neden yoruyorsun?

O fotoğrafları çekip annemin en fazla yüzünün yarısını bile çekmemem, yoğun bakımdan önceki gün arkadaşımla beraber çektiğim fotoğrafında fotoğraf çekilmesini sallamayıp yarım yurum görünmesi ve son fotoğrafının, dijital kayıtlarda olan, o olması...

İnsan sevdiğinin göz göre göre ölüme gittiğini görse bile konduramıyor, benim gözümdeki son görüntüsü ise beyazlar içinde son uykusunu uyurkenki hali. Saf bir huzur hali. Sonra bir daha gördüm yüzünü, artık yaşamıyordu, çektiği çok büyük acı yeni dinmiş gibi bir ifade. Ama ben en son o beyazlar içindeki meleği hatırlıyorum hep. Son uykusuna yatmış meleği.

Sonra ayın 25'i oldu, 25 mayıs babamın ölüm yıl dönümü, 25 haziran Kazım'ın, 20 haziran annemin... Bunu fark ettiğimde kendimi babamın ve elbette aynı anda annemin mezarına attım. Kazım'ı ancak orada anabilirdim sanki. Hemşerisinin yanında, belki yukarıdan beni izleyip babamla horon teperken...Keşke!

Ertesi gün Bursa'daki son günüm oldu, bu taraf çok karışmıştı, cam kırıkları açık pencereler, dönmem gerekti artık... Dönerken yine deniz otobüsüne gidiyorum, eminem dedi ki:

I'm sorry mama
I never meant to hurt you
I never meant make you cry
but tonight, I'm cleaning out my closet
one more time

Şimdi eşyaları ayıklayıp evimi gerçekten benim evim yapmak için büyük bir çaba veriyorum, gidecekler, edecekler... Aklıma o şarkı geliyor, pazar günü mezar başında ablama anlattıklarım geliyor, hayat şaka gbi şarkıları karşıma çıkarıyor. Cleanin' out my closet...

Anne, özür dilerim, seni asla incitmek istemedim, seni asla ağlatmak istemedim ama bu gece bir kez daha pandora'nın kutusunu boşaltıyorum. Üzerim(iz)de yük kalsın istemiyorum ve sana dair şeyleri atarken ağlıyorum.

Her gün bir şeyler gidiyor gitmesi gereken... Yeni yaşıma "hafif" girmek istiyorum. Beni doğurduğun güne denk geliyor bu sene. Hayata yeniden başlamak istiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder