27 Kasım 2011 Pazar

Ölüm Haberi









- Alooo
+ Alooo
-  Aaaa merhaba neredesin?

+ Yakınım size, ziyarete gideyim dedim, siz burada mısınız?

- Evet, şuradayız oraya gel, peki ya annen? O da burada mı?
+ O artık hep burada
- Aaaaa, evine mi döndü?
+ Yok
- Hep evine dönmek istiyordu, gidip geliyor mu?
+ Yok yok, o geldi, artık hep burada
- Temelli mi döndü?
+ Evet
- Ay çok sevindim, peki nerede şimdi, evine mi gelecek?
+ Yok...
- Sakınnn...
+ ...evet...
- Ama ben çok üzüldüm şimdi...

Halbuki konuşmanın başında çok sevinmişti.


24 Kasım 2011 Perşembe

İnci

Bazen öyle bir dağılacakmışım gibi hissediyorum ki hiç kimse beni tekrar toparlayamayacak gibi. Azıcık bile.

23 Kasım 2011 Çarşamba

No Pasaran!

Bugün ilk kez evimin ziline bastım, bugün ilk kez evimin kapısını çaldım. Zile bastıktan sonra ne yaptığımı fark ettim, ürperdim.

Çok yakın bir zamana kadar o kapıyı her seferinde anahtarla açmak zorunda olmamın bana nasıl koyacağını düşünürdüm. Oysa öyle olmadı, ekstra bir şey gibi gelmedi. İnsan her şeye alışıyor, mu?

Aklımda hiçbir şey yoktu, her zamanki gibi geleneksel kedi besleme ritüelinden dönüyordum, elimde boş su şişeleri. Hiç düşünmeden bastım zile. Otomatik.

Kendime söyle(ye)mediğim ne var?

13 Kasım 2011 Pazar

Kabuk




- Aslında yaptığımız her şey unutmak için.
+ Neyi unutmak?
- Bilmem, unuttum.

Kendi kabuğumuzu kendimiz bile kıramayız bazen.

12 Kasım 2011 Cumartesi

11 Kasım 2011 Cuma

Lal Sokağı Cinayetleri

Her şey Gandalf'ın kaybolması ile başlamıştı. Oysa biz ne Gandalf'ın kaybolduğunu kabul etmek istedik ne de bu kaybın getirdiği elim nihayeti.

Gandalf, Gri Gandalf tüyloş çok güzel bir kediydi. Gri Gandalf olmadan önce, daha minicik ve evsizken, kendi kendini yeme hastalığı olduğu için adı bir süreliğine veteriner kayıtlarında Yiyici olarak geçmişti. Sonra giderek iyileşti, kardeşi Kuyruksuz ile beraber, Beste Kedi Evlendirme Destek Fonu'ndan yardım alarak ev sahibi oldu, daha doğrusu sahip sahibi, sahibinin sahibi. Hatta bu sahipler bir de güzel tekir  bir kız eklediler. Elbette fon onlara destek olacaktı. Kendi kendilerine destek olamayan sözde sahip kısmısına dünyanın bütün fonları aksa ne yazar? En sonunda bu üç kedicik sümüklü oldukları için kendilerini sokakta buldular. Aynı sümükler ev ortamında geçemezken Berte Destek Hattı ile tamamen kedicikleri terk etti. Ah be sümükler! Nelere sebep olduğunuzu biliyor musunuz? Neleri başlattığınızı? Biraz daha erken davransaydınız belki de bu cinayetler hiç başlamayacaktı. Boşuna demiyorlar sümük sağlıksızlık göstergesi diye. Peki biz göstergeleri takip edebiliyor muyuz? Onları nasıl takip edeceğimizi biliyor muyuz?

Aslında ben Beste'nin aksine kedilerin uzun süreli kaybolup sonra geri dönmesine alışıktım. Bu kaybolmaları da istemli serserilik dönemi veya ava giderken az daha tam da avlanıyorken birden aydınlanıp geri dönme olarak nitelendiriyordum. Kediler serseri varlıklardı. Tehlike yoktu. Bir kedi dönmek istiyorsa döner. İşte bu kadar!

Gandalf günlerce dönmedi. Gandalf haftalarca dönmedi. Gri Gandalf hiç dönmedi.

Biz ise sadece umduk. Beste her zamanki gibi en kötü senaryoları yazdı. Gandalf kesin ölmüştü, zaten kardeşi de yan bahçelere gider olmuştu. Kardeşi kesin kesin ölmüştü, onu kimse almazdı çünkü kısa tüylü ve çirkindi. Ben ısrarla Gandalf'ı birilerinin almış olma ihtimali üzerinde duruyordum. Çok güzel bir kediydi. Boynunda lacivert, boncuklu tasması vardı. Evden kaçmış, yolunu kaybetmiş bir ev kedisi sanılıp yeniden sahiplenilmesi işten bile değildi. Beste'nin tüm karamsarlığına, sahiplenilse bile yeniden evden atılacağına, koşulsuz bir kötü son senaryosuna rağmen ben hala Gandalf'ın öldüğüne inanmıyorum. Kim bilir?

Evden sokağa bırakılmış bu üç kedicik birer birer eksildi ve sadece bir kaldı. Kız tekir. Güzel gözlü, şaşkın bakışlı kız tekir. En sokakta kalmayı beceremez dediğimiz şaşkaloz. Israrla burada. Geçenlerde gözüne aldığı tırmık darbesi kuşkusuz Felidae'nin eseriydi ve hala doğru düzgün bir isim koymadığımızı şu an fark ettiğim bu kız dikkat çekmek istemiyordu. Gözü inanılmaz bir hızla iyileşti. Gözü inanılmaz bir hızla iyileşen tekir, çocukların önce masraflarını kakalayıp sonra sokağa attıkları kız, üç numaralı tekir... hiçbiri bir kupanın tabanına sığacak bir isim değil. Belki de artık bir ismi olmalı ve k ile başlamalı. Kim Bilir.

Beste kendisinden beklenen bir azim ile gizli gizli yan bahçelere girmeye başladı. O kediler ya bulunacak ya da bulunacaktı. Başka yolu yok! Hala yok. Kendi kendine kedi peşinde koşarken bir daha düzelmemek üzere yamulttuğu kaburgaları bile onu durdurmadı. Onu ancak ölüm fikri durdurabilirdi. Bilgisi bile değil. Bilgi geldiğinde ikimiz de sonsuza dek dururduk. Fikir ise tek başına zaten çok güçlü. Ölüm etrafınızda dolaşan davetkar bir nefes gibi, kekremsi.

Ve Sarışın.

Sarışın oğluma benzerliği ile hemen dikkatimi çekmişti. Sadece fiziki açıdan değil, davranış itibarı ile de epey benzerlik gösteriyordu. Bu benzerlik gittikçe o kadar arttı ki kendisini oğlum sanıp durmaksızın eve almam için Beste Sarışın'a Çakma Phantom demeye başladı. Elbette telafuzların birbirine sonsuza dek karışma yasası burada da kendisini gösteriyor ve Sarışın, Çakma Sarışın olup çıkıyordu. İyi huylu davrandığında İyi Aile Sarışını, yaramazlık yaptığında ise Kötü Aile Sarışını oluyordu. Sarışınlık başa bela. Sanırım bir süre sonra birisinin kopyası olarak lanse edilmediği bir ortamda varlığını sürdürmek istedi ve bir aşağı kolonide yerini aldı. Beste çok az, ben ise sık sık görüyordum kendisini. Olmak istediği yeri seçmekte elbette özgürdü. Çok uzağımızda da değildi. En azından benim uzağımda değildi. Ara sıra hala ev ziyareti bile yapıyordu. Nerede mutluysa orada olsundu. Olsun. Oldu.

Bir süre sonra Sarışın'ı ben dahi hiç görmediğimi fark ettim. Çok araştırdık ama bir sonuç elde edemedik. Sarışın bizi, belki de sonsuza dek, terk etmişti. Bir kayıp daha.

Kayıplar aslında ikiye ayrılır, bazen. Gözümüzün önünde kaybettiklerimiz ve akıbetinden asla haberdar olmadıklarımız. Birinde sanki minicik de olsa bir umutçuk varmış gibi görünür. Bir kayıpta umut asla yoktur, zaten hiç olmamıştı.

Böyle sessiz sedasız kayıplar sürerken ben kendi adıma hala daha yer yer zihnimin ve kalbimin kabul edemediği başka bir kayıpla oyuluyordum. Önceleri hissedip hissedeceğim en ağır boşluğun o dönem hissettiğim olduğunu düşündüm. Birden bire geniş bir alanın içine göçmesi gibi bir his. O boşluğun derinleşeceğini hiç düşünmedim. Daha ne olabilirdi ki?

Bazen altında ezildiğim, çoğu zaman ise sadece içinde bir yerlerinde, her seferinde belki de farklı yerlerinde asılı kaldığım bu boşluk bana içimdeki binlerce yansımayı bazen gözümü kamaştırarak, bazen ise cam gibi içimi çizerek gösterdikçe ondan hiçbir zaman çıkamayacağımı anlamsızca anladım. İlk günlerden beri göğsüme attığım tüm jiletler, ucu ile göz yaşlarımın şah damarını uyaran bıçaklar acı çekmeyi öyle bir hale getirmişti ki aynı acıyı yaşayan bir arkadaşım yaşadığımıza çok yakın bir başka acıya karşı hiçbir şey hissedemediğini söyleyene kadar üzülme yetim üzerindeki bulutlar zihnimi karıştırmaya devam etti. Bu o kadar büyük bir acıydı ki başka hiçbir ölüme veya ihtimaline üzülemedim. Acım o kadar büyüktü ki her yanımı kaplıyordu. Başka bir ölüm ince bir sızıydı sadece, hissedebilirsem. Belki zamanla hissederdim, kim bilir?

Sonra ben gittim, artık duramıyordum ve gittim. Gidebildiğim kadar uzağa gittim. Gitmem gerekiyordu. Ve gittim. Kalsaydım delirecektim. İyi ki de gitmişim.

Ve sonra döndüm. Aynı gökyüzü aynı keder. Değişen bir şey yoktu hiç. Ölüm hariç.


Beste yokluğumun yokluğunu hiç aratmadı. Döner dönmez durumumu yokladı, üzülmesin diye oynadığım tiyatroyu anladı mı bilemiyorum ama nasıl olsa ne olursa olsun söyleyecekti. Kendimi hazırlamalıydım. Bu sefer söz konusu bir kayıp değildi. Bir kayıptı elbet, her kayıp gibi. Diğer kayıplardan farklı olarak bu bir cinayetti.

......................................................

§ ¦[ Devam edecek ]¦ ξ