21 Mayıs 2012 Pazartesi

Fındık'ı düşünürken...

Fındık ritüellerinden sonuncusu olan miniğin dokunduğu, kullandığı, işediği her şeyi yıkama işini de bu gece tamamladım. Normal haline dönmüş kedi yatağına bakarken daha az tuhaf oluyorum. Acılar hiç ertelemeden yaşanmalı, hayat buna her zaman izin vermiyor. Fındık da ben de şanslıydık.

Bu arada öldükten sonra isim konan tek kedidir herhalde Fındık. Ben Fındık'ı düşünürken günlerden 22 Mayıs olmuştu. Geçen 22 mayıs'ta ne yaptığımı hatırladım. Çapa'daydık, acil nöroloji, arkadaşım 'bak bunlar iyi günlerin, hiç itiraz istemiyorum annene hasta bakıcı tutuyoruz ve sen artık eve gidip dinleniyorsun,'diye beni eve göndermişti. Kadınla aralarında anlaşmazlık olan ve ben 12 saat için 70 lira alıyorum diyen kadına arkadaşıma ulaşamayıp, lanet olsun deyip -koşturmam gereken bir sürü iş vardı- 140+ yemek yol vererek ve anneme hiçbir şey çaktırmayarak ve en önemlisi helal etmeyerek göndermiştim.

Öncesinde ne oldu, kadın durup durup ne zaman geliyorsunuz diye telefon açmaya başladı, ben de 24 saat diye düşündüğümden ona göre birikmiş çamaşırları yıka as topla ütüle götür modundayım, annem aramıştı en son, iş yetiştirmeye çalışıyorum...

+ berte ne zaman geliyorsun?
- e anne, işimi bitirmek üzereyim birazdan çıkıyorum, çamaşır asıyorum şimdi, e kadın bakmıyor mu?
+ kadın sıkıldı gitmek istiyor, benim kanamam var, gel.
- anne kanaman varsa ben buradan sana ne yapabilirim ki? doktorlara söyle bana neden söylüyorsun? (herkesin sinirler gerilmiş, herkes çökkün, işte böyle bağırmıştım anneme çünkü onun kadar ben de çaresizdim)
+ söyledim, bir şey yapmıyorlar
- nasıl ya? :S nasıl yapmazlar?
+ seni sordular, vermiyorlar şu an bir şey... kanamam var, çoğaldı...
- tamam ben geliyorum da nasıl bir şey yapmazlar?

Kedith: Sonradan hatırlıyorum ki kanama konuşması şöyleydi:

+ berte ağzımdan kan geldi, bu sefer çok geldi
- e doktorlar?

Yani kanamam dediği ağzından burnundan yüklü bir miktar kan gelmiş olmasıydı, çaresizlik de benim orada olmadan hiçbir şeyi çözemiyor olmamdı... zaten bir daha kimseyi dinleyip annemi yalnız bırakmadım, sadece Taksim'e yattığımızda birkaç gün sonra ikimiz de fışır fışır terlediğimizden ve aynı yatakta yattığımızdan geceleri beni eve göndermeye başlamıştı...

Hastanın ağzından kan geldiğinde bir şey yapmayan doktorlar... beter olsunlar, tıbbi müdahale her zaman her şey değil, rahatlatacak şeyler söyleyeceklerine -en azından- hiçbir şey yapmamaları- odun gibi size kan veremeyiz bık bık diye dolaşmaları... ben bile ölüm döşeğinde oluk oluk gelen kanı hastanın en bir yakını olduğum halde rahatlatıcı bir şekilde aıklayıp doğal olduğunu, üzülmemesi gerektiğini söylemiş insanım, ölümünden önceki cuma dalak ameliyatına gir(e)meden önce. Düşünüyorum da, iyi ki de giremedi! :Kedith

Çamaşır asarken yaptığım en agresif konuşmaydı, öfkem anneme değil doktorlaraydı, biz kıçımızı yırtıp iki kuruş kazanalım derken neredeyse havadan günlük 140 lirayı utanmadan isteyen, arkadaşım tarafımdan yapılmış anlaşmayı bozan kadınaydı ama konuştuğum kişi annemdi, ona bağırdım. Ona bağırırken daha önce ve sonrasında hiç bu kadar acı çektiğimi hatırlamıyorum.

Tam bir yıl sonra, bugüne bakıyorum, Fındık'ın acısını hakkını vererek çekmiş, dokunduğu kullandığı her şeyi arındırmış, mezarının üzerine su hayratı yaptırmış halime bakıyorum. Hayrat derken deşilmesin diye mezarın üzerine koydum su kabını.

Sonra oturup vasiyetimi yazıyorum, ne zamandır aklımdaydı. A5 boyutunda bir kağıda yazıyorum, yetmiyor, neyse olduğu kadar deyip kendime gülüyorum, çok malım mülküm olduğundan değil, detaycı çenemin düşüklüğünden. Bir yandan vasiyet yazmak amma zevkliymiş lan diye düşünüyorum. İnsanların okurken yüzlerinde oluşacak tebessümleri ve hatta kahkahaları tahayyül edip keyifleniyorum.

Gün içinde yapmam gerekenleri unutmayayım diye hep bir yerlere notlar yazarım, 8 Mayıs tarihini attığım notumu buluyorum, yapılacak bir sürü şey var, bir madde ise zırlama. Zırlama? Ağlama mı demek istemişim? Ya da zırla da dağıt içindeki kara bulutları mı? Zırlama. What a shame, whose to blame.

Geliyorum twitter'a meğer deprem olmuş, 22 mayıs 1766 İstanbul büyük depremi geliyor aklıma. 22 mayıs, what a coincidence.

Merkezi Sofya, şiddeti 5.5 olarak bildirilen bu depremin esnasında vasiyetimi yazıyor olmamın ironisini düşünüyorum.

Richter, gel pisi pisi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder