Minik
Fındık'a Elveda....
Aslında
adını Fındık bile koymamıştım, ne yalan söyleyeyim bir ad bile koymadım
aslında, kedi bile demiyordum, kız diyordum, o kadar alaca bulaca renkli oğlan
olmaz.
Tam
da geçen cumartesi kendimi berbat hissederken boş boş ekrana bakıyordum ki
dışarıdan bir ses duydum. Pezevenk bir erkek kedi, ağzında bir şey tutuyor ve
gözümün içine bakıyor. Tuttuğu şeyin fare değil de minik bir kedi yavrusu
olduğunu anlamam bir saniye sürmedi ve kediye bağırıp anında dışarı fırladım.
Kurtaracağımı düşünmüyordum, erkek kedi kaçtı, buncağızın kalbi güm güm,
durumuna baktım elime almadan önce, en azından ölmemişti ve en azından kan
akmıyordu.
Eve getirdiğimde çene altında sadece
çok da derin olmayan bir diş izi gördüm, o kıısmdan yırtmıştık yırtmasına da
bir gözü çok kötü ve şiş diğer gözü de yine iltihaplıydı. O an tesadüfen
internette konuştuğum birine durumu anlattım, neden ona anlattım bilmiyorum ama
uzman veteriner hekim çıktı, beni yönlendirdi göz hakkında, onun dediği
damlaları edindim, ev zaten neredeyse istesen ameliyat yapabileceğin malzemeye
sahip olduğu için pisiciğin boğazındaki delik ertesi güne kapanmıştı bile, aldığım
anne sütünü biberon bulamadığım için ağzını açıp şırıngayla azıcık azıcık
pompalıyordum, mama önlüklerimiz, asit boriğimiz, göz damlalarımız,
rivanol'ümüz, fucidinimiz, thiociline'imiz, madecassol'ümüz, hijyenik göz
pedimiz, pamuğumuz ve hatta serum fizyolojik annemin çeyizime sakladığı balık
şeklindeki bir tepsinin içinde yer aldı. Minik gayet iyiye gidiyordu, hatta
birkaç gün sonra şiş gözündeki ödem aktı gitti, diğer gözü tamamen kurtuldu,
bir gözü kör kalacaktı ama o bile giderek inanılmaz bir gelişme gösteriyordu,
tüm göz özelliklerini yitirmesine rağmen.
Bu fındık pisi yogayı çok seviyor,
yoga yaparken matın üzerine geliyor ve bana enteresan tek kolla kendimi
kaldırırken diğer kolla üzerine yatmayayım diye kediyi kenara çekme yoga
hareketi gibi yenilikler sunuyordu, sırt üstü yatıp dizlerimi karnıma
çektiğimde göğsüme oturup mırlıyordu, tüm bu yazı kedi ve yoga olacaktı
aslında.
Cuma günü gözün son durumu için kendi
veterinerime götürdüm mini east pack çantasına koyup, orada da
battaniyesinesine sarılıydı, genel durumu çok iyiydi, kız çok cadıydı, hep
koynumda kalmak istiyordu, o gün beraber pek çok iş hallettik, hatta beraber
pisi pisi aldık, şu an ayağımdalar, benim karnımı doyurmaya gittik, yağmurdan
kaçtık beceremedik şemsiye alıp İstanbul'un dağ taş tepe demeden Venedik'e
döndüğü bir akşam üzeri evimize su içinde geldik, daha doğrusu o kupkuru ve aç,
ben su içinde ve tok geldik, üzerimi bile değiştirmeden mamasını yedirdim, kedi
yatağını ona hazırlamıştım, orada uyuyordu, altına bebek altı değiştirme bezi
çiş kaka için, üzerine sıcacık örtüler, kuzenimin şu yaşımda bana niye hediye
gönderdiğini hala anlamadığım oyuncak ördek, bir nevi mini çadır, o da
uyuyordu, bir tek çişi kakası gelince ağlıyordu, hatta perşembe çişini ağlayıp ağlayıp
ben anlamayınca bir köşeye, ertesi gün de kakasını dar bir dehlize yapmıştı, şu
an evdeki kumum çok iğrenç olduğu için (maalesef istediğim kum yerine başka
marka geldi ve berbat, değil kedi ben bile yapmam) kumdan pek anlamadı, zaten
pamukla yaptırıyordum, şor şor işemeye başlıyordu, çok komikti. Sürekli bir can
sıcaklığı hissetmek istiyordu. Öptüğümde mırlıyordu, ben de bol bol öpüyordum.
Sevgiden asla iğrenmem. Bücüre ‘sen kucağımdayken nasıl iş yapacağım
kıpırdayacağım sana kedi kucağı yapmak lazım,’ diyordum, east pack çantası
sonradan kedi kucağımız oldu.
Bu arada evdeki diğer üç kedinin
kıskançlık krizleri, Pırtık'ın pabucum dama mı atılıyor endişesi, kızın yanına
gidip gidip hırlaması, nevrotik oğlumun ise evi terk etmesi ayrı ayrı canıma
okudu. Sürekli diken üzerindeydim, haleti ruhiyem zaten tüm bunlardan bağımsız
olarak korkunçtu, yapmam gereken ve az zamanım kalan işler vardı, ben hiçbir
şey yokken bile kendimi kötü hissediyordum, kaldı ki bir dostumun yaptığı
duygusal bir konuşma beni hüngür hüngür ağlatabiliyordu. Pisiye sarılıp
ağlamıştım Cuma öğlen. Bunlar benimle ilgili kısımlar...
Neyse perşembe gecesi oğlum
gelmeyince, bu minik fındık da sürekli ağlayıp uyutmayınca yatağıma aldım.
Ezerim diye çok korktum, sabah uyandığımda boynumun arasına girmiş ve çok
mutluydu. Beni annesi sanıyordu, onunla ilgilenirken tüm sıkıntılarımı atmama
rağmen ona esas evini bulmam gerektiğini biliyordum, kendi kendime göz iyice
düzelene, düşene veya artık ne olacaksaya kadar bakabilir miyim veya bu şekilde
bakacak birini bulabilir miyim diye muhakameler yapıyordum. Beni yanında
isteyip göremeyince peşimden geliyor, bazen bulamıyor avazı çıktığı kadar
miyavlıyordu, sesimi duyunca sakinleşiyordu. Dün tüm hafta yapmadığı kakayı ve
çişi yaptı, ben de nihayet bağırsakları düzeliyor, çok mu besliyordum, azar
azar vereyim diye o yöntemi denedim. Nasıl olsa manyak olduğum için o yağmurda
bunu eve atıp doyurduktan sonra o sırımsıklam halim ile, evet üzerimi
değiştirmeden, hem kendi iki salak kedimi aramaya hem de bunun anne sütünün
bittiğini fark edip anne sütü almaya çıkmıştım, mamamız vardı.
Sonra baktım çişler çişler çişler
elimdeki bez yetmeyecek, ben, o ve bir arkadaşım hanfendinin ihtiyaçlarını
almaya çıktık, 18 Mayıs 2012 İstanbul Venedik günü evden ikinciye lale gibi
cüzdansız çıktığım için önce mama paramızı ödedik, bez aldık, anneye mama aldık
ve hatta Elma Cafe'ye gittik beraber, akşam üzeri biraz durgun gibiydi, yanımda
olunca sık sık kontrol ediyordum, uyuyordu, mutluydu ya da ben öyle sanıyordum.
Öpüyordum mırlıyordu.
Eve geldik, mama bakım ilaç
ritüleimiz devam etti, ben kör olan gözünün bu kadar iyileşmiş olduğuna
inanamayarak şenlikler düzenleyecek hale geldim. Biyolojik annesi olmadığım ve
onu yalamayamadığım için asit borik ile sadece gözlerini değil her yerini
temizliyor havlusu ile kuruluyordum, dün gece azıcık üşümüş geldi, normalde
sadece örtü örterken sarmaladım, oğlum evde olduğu için yanıma almak aklımın
ucundan geçmedi, çünkü zaten bir kulağım hep ondaydı, her sabah kalkıp tuvalete
gidip ilaçlarımı alıp başına gidiyordum, sonra yoga yapıyordum o da beni
izliyordu. Büyüyünce yogi olacaktı, bu kesindi. Kedi Yogi.
Bu sabah yine viyklemesini duydum,
aynı şekilde yanına koştum, çok üşümüştü, hemen yün fanilaya sardım, koynuma
koydum, mama yedirmeye çalıştım, normalde yemiycem meevv diye çırpınan kız
çırpınmıyor ama yutamıyor da, burnundan geliyor, ağzını tam kapayamıyor, bir
baktım boğazında birikmiş mamalar... zorlamadım, hemen koynumdan ayırmadan
sıcak su ısıtmaya başladım, sonra sıcak su torbasının elbisenin geçridik
beraber, bu koynumda, ısınısın diye uğraşıyorum. Sonra burnundan yine mama
geldi, mama önlüğü yaptığım bir tülbent vardı, yeni yıkamıştım, cumartesi
gecesi temiz temiz kullanmıştık, ona sildim... Ve o an son nefesini verdi.
Bilseydim her gece koynumda
yatırırdım, dedim. Sadece dedim. Artık ne önemi var?
Ocakta ısınmakta olan sıcak su...
Gece sıcak su torbası koymanın aklıma gelmemiş olması, cuma günü harika ruh
sağlığımla gözlerden sonra bir de ağza damlattığım göz damlasından sonra
veterinere koşmam ve sadece en fazla kusacağını öğrenmem, kediyi benimle
beraber sıcak tutsam dahi dışarı çıkarmış olmam ve daha neler neler, azıcık
konuşacak duruma gelince, ki mama yiyemediğini gördüğüm andan itibaren ağlamaya
başlamıştım, insan ölümün geleceğini hissediyor sanırım, annemde de öyle
olmuştu, daha ölmeden öleceğini bilerek ağlayarak gitmiştim yoğun bakıma,
neyse, veterinerimi aradım, bu kadar ufak bebeklerin annelerinin yanında dahi
ölebildiklerini, benim onun için her şeyi yaptığımı, daha da iyi
bakılamayacağını, bebeğin minik olmasından kaynaklı nedensiz ani ölümlerin çok
olası ve doğal olduğunu söyledi, zaten kendimi suçlasam ne, müzik bitmiş, kedi
gitmiş.
- (Saatlerdir ağlıyor) size bir
sakinleştirici yapalım mı?
- Hayır, istemiyorum.
Annemi her an kaybedebileceğimi
söyleyen doktorun aynı gün sorduğu soruydu bu.
Sanırım bugün de saatlerce ağladım,
insan yoga yaparken zırıl zırıl ağlar mı? Ağladım, yavruma kıyamadım, son
ritüeli kucağımda olsun, bu veda yazısını beraber yazalım istedim, teknik
aksalıklar çıkınca bilgisayarlarda, çözmeye çalışırken bir yandan ona dair mama
kapları vs yi bulaşık makinesine attım, ürkmesin diye süpürmediğim kısmı yine
süpürmedim ama pati bastığı yatağının olduğu halı dışındaki yerleri süpürdüm sildim,
burada izi ve de aklı kalmasın, geçişi kolay olsun istedim. Birazdan gitmesi
gereken yere kavuşturacağım ve dün üzerime işediği kıyafetleri ona kullandığım
her şeyi, mama önlüğünü, elbisemi, kedi yatağında rahat etsin diye koyduğum
havluyu, kumaşları yağmura rağmen yıkayacağım ki ölümün lekesi çıksın
üzerimizden, kedi cennetinden mırıltılar gelsin sadece.
Elveda benim Lali Berte'me benzeyen
minicik fındık kızım. Huzur içinde mırla ve Lali Berte'ye, Liza'ya, Padme'ye,
Şirin'in megabitlerine, Yamuk'un doğar doğmaz ölen yavrularına, Sarı'ya,
Yeşim'e, Şerife'ye, Kedi Kara'ya, Sarışın'a, Gandalf'a, Zıpır'a, Duman'a,
Legolas'a, Dötdöbek'e, Çiçek'e, hayatta olup olmadıklarını bilmesem de görürsen
torunlarım Newton'a, Sofia'ya, Ekrem'e, Hülya'ya, Şükran'a ve unuttuğum
nicelerine selam söyle. Ölünce ben de yanınıza gelmek istiyorum.
Ayrılma vaktimiz geldi birtanem,
şimdi kucağımdan koltuğa kouyup tam da üzerime işediğin kıyafetlerimi giyeceğim
ve seni kuşlara, böceklere, çiçeklere, artık ait olduğun yere götüreceğim.
Ön patilerini de hanım hanım birbirinin üzerine koymuşsun -o kısmı özellikle
çekmedim ve koymadım-.
Artık gidebiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder