8 Kasım 2014 Cumartesi

Mezarlarınıza uzanacağım...

Öylece külçe gibi bırakacağım kendimi mezarlarınıza, bütün ağırlığımı toprağınıza vereceğim, geceden bir sır gibi saklanacağım, baş ucumda ev yapımı bir şarap da olur belki.

Boylu boyunca uzanacağım mezarlarınıza, bütün geceyi, gün ışıyana kadar orada geçireceğim. Kimseler bilmeyecek gecenin örttüklerini. O kadar rahat uzanacağım ki değme yatakları getirseniz yerini tutamayacak üzerinizde biten üç beş otun.

Bu gece en büyük arzum bu, hava güzel, üşümem. Zaten aylardır vücuduma işlemiş enfeksiyonun verdiği sıtmalanmalar çok koymaz. Havadan değil, kendimden der geçerim. Kendimden... sahi ne zaman bu kadar uzaklaştırdınız beni kendimden? Ne zaman iki kelam dökmekten bu kadar soğuttunuz? Ne zaman sirkte acımı izleyen maymun sürüsü izliyormuş gibi hissettirdiniz bana? İşte o zaman...

Bir zamanlar, işte o zamanlar çıktı bu istek bende. Bazı günler çok sancıdı, çok tutturdu, bazı günler unutur gibi oldum, dürtü hep orada durdu. Ben yabancıladım, kendimi meczup sandım. Mantıklı insan böyle bir şey ister mi? Tek isteğimdi oysa benim anne ve babamın mezarına öylesine uzanmak. Ancak o zaman güvende hissedecektim kendimi, o da akrabalara yakalanıp mezardan derdest edilmezsem. İnanın bunu bile hesapladım, inançlarını, belli saatlerden sonra mezarlığa gitmeyeceklerini ve kafamı dinleyeceğimi düşündüm. Oysa bazı günler güpegündüz uzanıvermek istiyordum, oradaki bitkiyle nefes almak. Belki ektiğim bir lalenin topraktan güneşe süzülüşüne denk gelirdim uzanırken.

Yoldan çevireceğiniz herhangi birine sorsanız akşam ezanına doğru yanından dahi besmelesiz geçmeyeceği yerlerde ben besmelesiz uyumak istedim. Bunu çok istedim. Ne kadar istediğimi o biliyor.

Ağlayamazdım, ağlayamadım. Bunu istedim. Kahretsin ki param yoktu, her seferinde. Her seferinde çoğunuzun bir hafta sonu zevk için kahveye verdiğiniz para tutmayacak meblağı birleştirebilseydim giderdim. Geçim derdi tuttu beni geri ama ben hayalimde hep mezarınıza uzandım. Kendimi orada gördüm, orada soyutladım, orada erdim birkaç saniyelik nihai huzura.

Belki böylesi daha iyi oldu. Ben hiç mezarınıza uzanamadım. Hep düşledim. Hep kedi gibi mezarı kendime beşik yaptığımı düşünüp mutlu oldum. Elleşilmesin bana hiç, ben mezarda uzanırken iyiyim.

Bir gün, günlerden çok saçma bir gün, bir misafir geldi bana. Hiç bilmiyordu ve bilmedi nasıl mezarınıza uzanmak istediğimi. Konu bir şekil geldi mi oraya, geldi. Bir arkadaşı aylarca anne babasının mezarına uzanmış. Aklımdan geçenler; aynı şehir olsa gerek, öyleymiş. Her gece yatağı yerine mezarlarınıza uzanarak geçirmiş. Bilen arkadaşları deli gibi endişe etmiş, 'Akıllı telefon cüzdan kredi kartı hepsi üstünde öylece uyuyordu orada,' dedi arkadaşım. Maddiyat, dev bir maneviyat bulutu ile sarılı mekanlara bile çirkince giriyor. O kız benim arkadaşım olsaydı, en son düşüneceğim şey hırsızlık vs olurdu. Deli gibi kıskandım o kızı, her gece hem de! Her gece gidebilmiş, uyanıp hayatına devam edip gece kovuğuna çekilebilmiş. Nasıl kıskanmayayım? Hayalimdekini gerçekleştirmiş.

Hayatından kimseyi bilinmeze göndermeyenlerin anlamayacağı bir şey var ki mezarlar kutsaldır. Dinsel bir kutsallık değil bahsettiğim. Perdelerin arkasında bambaşka bir dünya var. Düşünsenize, İstanbul gibi yerde bir kadın aylarca, haftalarca mezarda "uyuyor" ve başına hiçbir şey gelmiyor. Onu bunca kim korudu? Korunacağını bilmese gider mi? Çünkü aklı götürmüyor onu oraya, zaten olanlar da akıl alır gibi değil. Akıl da yücelttiğimiz kadar değil, bazı şeyleri almasın akıl. Böylesi daha iyi.

Gitti sanmıştım bu istek, bu gece geri geldi dolunayın ışıttığı geceyle, mezarlarınıza uzanacağım.

Bir gün mutlaka yapacağım bunu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder