DÜN DAĞLARDA DOLAŞTIM
EVDE YOKTUM
Nerden baksak kendini anlatıyor her şey.
Fatih, kısa boyluydu.
Bir firavun inciri yetiştiricisiydi Amos.
Farabi, esmerdi.
Ah, hiç tanışmamalıydık adlarla. Adlarla gördüğümüz dünya, dünya değildir. Bu yüzden yeryüzünü görmeden göçüp gidiyoruz. Ağırlığı olmayan yoktur. Burdan başlamalıydık. Çılgın zaman dışarıda kaldı. Bölündük. Artık ne yazarsak ölümü yazarız, ölümü ve zamanı.
Neden bilmem ölümü artık dikey okuyorum. Siz de deneyin. Değer bu.
Burda kesiyorum. Duydum bir ot konuşuyor kendince. Hem kuşların doğum gününde olacağım. Gece beni bekliyor. Yolu biliyoruz.
-----
ASKELOPİS
Askelopis Ephesos'lu bir kuşla dolaşırdı ve bizim göremediğimizi görürdü. Nesneler böyledir, herkese görünmez. Gizliliği sever. Şairler gibi de beyaz bir dille konuşurlar. Us bunu kavrayamaz. Ama görünmeyen de yoktur. Nesneler bunu bilmez. Niçin bilsin? Hem bilmek nesnelerin işi değildir. Balıklar içinde yüzdükleri suyu biliyor mu? Ben ormanı bilmeden tanıdım, bir daha da unutmadım.* Nesneler sözcüklere dönüşmeyegörsün durdurulamaz. Yerküreyi sararlar; sonra da binlerce tümceye dönüşürler. Yeryüzünün bir ucunda binlerce nesne her sabah bunun için uyanır. Tümcelerle öğrendim ben dünyayı. Evrenin sınır taşları. Dildir tek Tanrı, o cenin!
(Ayak basılmadık yerlerini benden esirgeme, çok görme bunu bana, sevgili dil.)
*Ey bellek, senden kurtuluş yok!
------
SU SAATI
Sonsuzluk... Sonsuzluk...
Sonsuza geçerli sözcükler yoktur. Ölüme yakın sözcükler vardır. Dünyada onlarla gidip geliriz. Sözcüklerin - bu ölüm mangaları- boyunduruğundan kurtulduğumuzda, nesneler de ölümsüzlüğün alanına girer. Ölümsüzlük özlemini nesneler de çeker. İmam-ı Azam Ebu Hanife sonsuzluğa ulaştığında, dünyadaki su saatını yanında bulunca hiç şaşırmadı. İlk kez bir su saatı zamanın dışına çıkıyordu. Çalıştığını duyuyordu.
Tansık budur!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder